Nereden Nereye...Sihirli Dükkan No.95'e...

İç ses…

Neden yetmiyor bazen insana kendi iç sesi…

Kalbinden çıkıp beynine giden o yolda neden aynı ivmeyle devam edemiyor, ya da ivmelense bile neden beyin kulak kesilmiyor kalpten gelen bu seslere?

Her gün binlercesi o yola çıkıyor aslında bu iç seslerin ama işte, kaç tanesi hedefe varıp farkındalık yaratabiliyor ki; çokça azı…

Aslında öz o iken, en yakından duyulan, her daim duyulan ve hatta en acımasızca,örtüsüz halde duyulan o iken nasıl oluyor da dış seslere böylesine nisbi duyarlı oluveriyor insan?...

Kendi iç sesimizden binlerce kez dinlediğimiz tıpa tıp aynı hikâye nasıl da farklılaşıveriyor bir dış sesle dillendiğinde…

İşte benim hikayem de böyle şekillenmeye başladı aslında. Yıllardır aynı yörüngede akan iç ses, farklı tondan şarkıya giren dış ses ile silkelendi bir anda… Sözler farklı değildi esasen, hisler, ana fikir... Hepsi aynıydı ama vardı işte bir farklılık… Hepsinde başka yaşanmışlık vardı, kimisi benim istediklerimi yapmayı başarabilmiş, iç sesini dinlemeyi onunla yürümeyi öğrenebilmiş; kimisi ise hayatını “kendi olmaya“ adayabilmişti…

Tamam, hikaye böyle başladı başlamasına ama ya dönüm noktası? O güne dek duyulmuş, ismi cismi farklı onlarca dış sese cila olacak olan dönüm noktası…

Başrollerin birinde yine Sevgili var… Ve bir istek, yıllar öncesinden gelen bir merak “cam üfleme.” Beni tanıyan herkes bilir bardakların ve cam’ın benim için ne değerli olduğunu… E bu kadar özel madem, öğrenmeli bu işi, sıcak cam’a bir el uzatmalı… Adres tek “Cam Ocağı Vakfı” , küçük bir araştırma sonrası başroldeki Sevgili ile ver elini “cam üfleme – sıcak camla tanışma” atölye çalışması… Harikalar diyarı gibi bir yer… Cam ile ilk göz göze geliş, sıcaklığında kendini kaybetme, fırından alınan o sıcacık kalbin bir anda buz kesmesi, yapılması gereken usta ve hızlı müdahaleler, üzmeden-kırmadan anlaşma çabası… Tıpkı bir hayat dersi aslında bu cam hikayesi…

Elbette, o devasa sıcaklığı karşısında kendinizi yeni doğmuş bebek gibi hissettiğiniz cam’ın dilinden anlayan birileri var yanınızda… Camekan ve bu isme hayat veren 2 usta… Yasemin Sayınsoy & Gamze Araz Eskinazi . Kıskanılası insanlar diye sıfatlamak içimden geçeni aslında… Öyle güzel bir iş yapıyorlar ki… Kıskanmamak elde değil…

Diyeceksiniz ki bunları neden anlattı? Az bekleyin, demiştim ya bir dönüm noktası ve onu şekillendiren dış sesler diye… İşte tam da burada, bir sohbet içinde gelip aynı hızla hem beynime hem kalbime yerleşiverdi bu dış ses… Sevgili Yasemin Hoca’m ile aramızda geçen o minicik diyalog ve arkasından ortam etkisinde düşünmeye yetecek kocaman bir gün, hem de harikalar diyarında…

H : Burası çok uzak değil mi her gün gidip gelmek için? İstanbul’un içinde, hem de trafiği yoğun bir yerde oturuyorsunuz, benim işim ile evim arası 15dk, ama her sabah aynı bunalımla atıyorum ayağımı eşikten, öyle büyüyor ki yol gözümde, hiç gidesim gelmiyor…

Y : Evet uzak, ama inan hiç uzak gibi gelmiyor. Her gün bambaşka bir heyecanla geliyorum çünkü buraya, “bugün ne yaratacağım acaba” heyecanı ile geliyorum. Sanırım bu yüzden beni hiç yormuyor…

İşe “bugün ne yaratacağım acaba” heyecanı ile gelmek… Kaç defa yankılandı bu dış ses kulaklarımda bilmiyorum… Benim gibi bir yengeç burcu kızını fena yaraladı… Diğer duyduklarım, dinlediklerim gibi etkisi kısa sürer sandım ama yanıldım… Bu kadar minik ve basit bir diyalog işte, belkide bazılarınız için anlamsız ama demiştim ya bazen bi dış ses, bastırılmaya çalışılan onca şeyi çekip çıkarıveriyor…

O kadar etkilemiş ki beni, düşündüm… düşündüm… düşündüm… Bir yerden başlamalıydım! Hayatımda şuan beni mutsuz eden şeylerden… Durup dinledim kendimi! Ve karar verdim! “Ben olduğumu, içine Ben’i kattığımı hissettiğim bir iş yapmalıyım.”

İşte bu yeni yola böyle çıktım… Nereye gider yolun sonu, hangi ayrımlardan döner, nerelere uğrar bilemiyorum şimdilik… Dedim ya, çok yeni!

Elbette bu yolda yalnız değilim… 15 yıldır “Dostum” olan biri de benimle…



Biz; düşündük,taşındık, bu yeni başlangıçla, artık daha çok dinlemeye çalıştığımız ve daha net duyabildiğimiz iç seslerimiz ile bize dair bir şeyler yaratmaya karar verdik…

Yaptıklarımız bizi mutlu ettiği kadar sizi de mutlu edecek… Hepsi el yapımı, ev yapımı…

İsmimiz ne mi? “Sihirli Dükkan No.95“ … Peki neden? Çünkü küçücük bir hamur parçasına bağlıyoruz her şeyi; kimi zaman “hoş geldin dünyamıza” demenin bir yolu oluveriyor, kimi zaman “mutluluk dilemenin”, kimi zaman hayatlarımızdaki güzel oluşumlar için “tebrik etmenin” , kimi zamansa “seni seviyorum” demenin… O yüzden sihirli, o yüzden böyle keyifli…

Mutlu olduğunuz ve mutlu etmek istediğiniz her an, küçük birer sözcüye ihtiyaç duyarsanız, işte size bu kadar yakınız…

Sevgilerimizle,

Sihirli Dükkan No.95 ekibi

Hande Ürkmeyen & Yasemen Yenipazarlı

sihirlidukkan@gmail.com

http://www.facebook.com/SihirliDukkanNo.95#!/?ref=home

http://sihirlidukkan.blogspot.com/



3 yorum:

Adsız dedi ki...
16 Mart 2010 12:46

Handecim facebook'taki sayfanizi ziyaret ettim, butun o seker seyleri gordum..Yahu bu ne yaraticilik, bu ne kabiliyet!! Sapka cikariyorum :)

Ustelik simdi bu girizgah yazini da okuduktan sonra bir meziyetinin daha farkina varmis oldum..Cok hosuma gitti anlattiklarin, umarim bu is gonlunden gectigi gibi devam eder ve birilerine de kendi hayatlarina yon verme konusunda ornek olur!!

Simdiden ellerinize saglik canim benim!!! :))

Defné

Sihirli Dükkan No.95 dedi ki...
28 Mart 2010 12:26

Defne'cim,
Çok çok teşekkür ediyorum canım...
Umarım çok daha güzel yerlere doğru gider...
Öpüyorum çok!
Sevgilerimle,

Hande

Koala dedi ki...
18 Aralık 2010 10:53

Selam kızlar,
Yıllar sonra sizi buldum sanırım =)
Hiç değişmemişsiniz ve süper görünüyorsunuz, en güzel dileklerimle ikinizi de öpüyorum...

Yorum Gönder